okunma
Haftanın vaazı
Yaklaşmak, Allah’a yakın olmaya vesile olan şey anlamına gelen “kurban” kelimesi, dini terim olarak, Allah rızasını kazanmak amacı ve ibadet niyetiyle belirli vakitte, belirli nitelikleri taşıyan hayvanı usulünce kesmek demektir.
Yüce dinimiz İslâm, insanı yaratıcısına yakınlaştırmak, O’na ulaştırmak; Allah ile kulu arasındaki bağı sağlamlaştırmak gibi maksatlarla çeşitli ibadetleri meşru kılmıştır ki, namaz,oruç, hac, zekat ve kurban ibadeti de bunlardan bazılarıdır.
Efendimiz (s.a.s.), Yüce Rabbimizin kurban günlerini Müslümanlar için bayram ilân ettiğini ve kendisinin de bunu kabul etmekle emrolunduğunu belirtmiştir. Bayram günlerini, oruç değil yeme-içme ve Allah’ı zikretme günleri olarak nitelemiştir. Bayramda çeşitli kurbanların kesilmesi ve yoksulların doyurularak sevindirilmesi yönünde ashâbını şu ifadeleriyle teşvik etmiştir.
مَاعَمِلَ آدَمِىٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ إِهْرَاقِالدَّمِ إِنَّهَا لَتَأْتِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِقُرُونِهَا وَأَشْعَارِهَا وَأَظْلاَفِهَاوَإِنَّ الدَّمَ لَيَقَعُ مِنَ اللَّهِ بِمَكَانٍ قَبْلَ أَنْ يَقَعَ مِنَ الأَرْضِفَطِيبُوا بِهَا نَفْسًا
“Âdemoğlu kurban günü Allah katında kurban kesmekten daha sevimli olan bir amel işlemez.Kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla (sevap olarak) gelir.Kurban, henüz kanı yere düşmeden, Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kurban kesme konusunda gönlünüz hoş olsun, (bu iş size zor gelmesin).” (Tirmizi,Edâhî, 1.)
Resûl-iEkrem’in kurban kesen Müslüman’dan söz ederken ‘Âdemoğlu’ ifadesini kullanması, bize insanlık tarihinde ilk kurban ibadetini yerine getiren Hz. Âdem’in iki oğlunu hatırlatmaktadır. Her ikisi de birer kurban sunmuşlardı da Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan oğulun kurbanını kabul etmiş ve onun dilinden, “Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder.” (Mâide,5/27) buyurmuştu.
وَاتْلُعَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَاناً فَتُقُبِّلَمِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَاِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ
“ Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, “Andolsun seni öldüreceğim!” dedi. O da dedi ki: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder .”(Mâide,5/27)
Yine Peygamberimiz (s.a.s.), kurbanı “Hz. İbrâhim’in sünneti" olarak nitelendirmiştir. İbrâhim’in (as) oğlu İsmâil’i kurban etmekle sınanmış, Allah,en sevdiği varlığını, biricik oğlunu feda etmekten çekinmeyen Hz. İbrâhim’i büyük bir kurban göndererek mükâfatlandırmıştı. (Saffât,37/101-108)
فَبَشَّرْنَاهُبِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
فَلَمَّابَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَفَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْشَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ
فَلَمَّٓااَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
وَنَادَيْنَاهُاَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
قَدْصَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
اِنَّهٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
وَفَدَيْنَاهُبِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
وَتَرَكْنَاعَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
سَلَامٌعَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
كَذٰلِكَنَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
اِنَّهُمِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
"Ey İbrâhim!" diye ona seslendi(104)
Bunun üzerine kendisine akıllı ve edepli bir erkek çocuğu olacağını müjdeledik. (101)
Çocuk,babasıyla beraber iş güç tutacak yaşa gelince babası ona, “Yavrucuğum” dedi, “Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm; düşün bakalım sen bu işe ne diyeceksin?” Dedi ki:"Babacığım! Sana buyurulanı yap; inşallah beni sabredenlerden biri olarak bulacaksın.” (102)
Her ikisi de (ilâhî buyruğa) teslim olunca ve babası onu yüzüstü yatırınca, (103)
“İşte iyileri biz böyle ödüllendiririz.” (104)
"Tamam,rüyanı gerçekleştirmiş oldun (105)
Bu,kesinlikle apaçık bir imtihandı. (106)
Biz,(oğlunun canına) bedel olarak ona iri bir kurbanlık verdik. (107)
Onun hakkında, "İbrâhim’e selâm olsun!" ifadesini sonradan gelen nesiller arasında devam ettirdik. (108-109)
Evet, iyileri işte böyle ödüllendiririz.(110)
Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandı. (111)
İşte Yüce Rabbimiz kitabında itaatkâr kullarına her zor durumda bir çıkış kapısı göstereceğini vaat etmiştir:
وَمَنْيَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجاًۙ …
“…Kim Allah’a karşı takva bilinci içerisinde olursa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.” (Talak,65/2)
Böylece kurban ibadeti sonrakiler için İbrâhimî bir sünnet/gelenek hâline gelmişti.
Kur’an’ıKerim’de yer alan bu örneklerden, tarih boyunca hemen hemen her toplumda kurban ibadetinin var olduğu anlaşılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm bu gerçeği,
وَلِكُلِّاُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنْسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْبَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۜ فَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَلَـهُٓ اَسْلِمُواۜ وَبَشِّرِالْمُخْبِت۪ينَۙ
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini anarak kurban kesmeyi meşru kıldık.” (Hac,22/34) âyetiyle dile getirmektedir.
İslâm öncesi Arap toplumunda da çeşitli amaçlarla putlar adına kurban kesme âdeti yaygındı. Câhiliye Arapları, belli zamanlarda Kâbe’deki ve diğer bölgelerdeki putlara olan bağlılıklarını göstermek için kestikleri kurbanların kanlarını putların üzerine döker, etlerini yırtıcı hayvanlar yesin diye dikili taşların üzerine bırakırlardı. Onların yarar sağlayacağı düşüncesiyle ölen kimsenin kabri başında da kurban keserlerdi.
İslâm döneminde bu âdet, tevhid inancına aykırı öğelerden temizlenerek Hz. İbrâhim’in sünnetine uygun biçimde ihya ve ıslah edilmiş, sosyal işlevler de yüklenerek zenginleştirilmiştir. Putlar için hayvan kurban etmek şirk, bu şekilde kesilen hayvanlar da murdar sayılmıştır. (Bakara, 2/173; Enam,6/121).
Allah’a ait nişânelere saygı kalplerin takvâsındandır
ذٰلِكَۗوَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
“Kim Allah’a ait nişânelere saygılı davranırsa, bu kalplerin takvâlı olmasındandır.”(Hac,22/ 32)
Kurban, İslâm’da sadece Allah adına ve O’nun adıyla O’na gönderilen bir tevhid sembolüdür. Kurban, Yüce Yaratıcıya yakınlaşmaktır; yani Allah’a en yakın olma zamanlarımızdır. Kurban, takvaya erişme arzusu içinde Yüce Rabbimize yaklaşanlar arasına girebilme gayretidir. Kurban, takvaya; takva da Allah’a ulaştırır.
İslâm’ın en temel kavramlarından olan takva kelimesi; Allah’ı sevmek, O’na saygı duymak, yasaklarına düşmekten sakınmak, korunmak, O’nun rızasına nail olmayı ümit ve azabına maruz kalmaktan endişe etmektir.
Kur’an-ı Kerim, iman eden ve salih amel işleyen bütün müminleri “müttaki” yani takva sahibi olarak niteler. Müttaki kimse, imandan sonra onun gereğini yerine getirip, iyiliklere sarılan ve kötülüklerden kaçınan kimsedir. Onun için takva, Allah’ın insanları değerlendirmede kullandığı bir ölçüdür. Allah katında en değerli kimseler en fazla takva sahibi olanlardır.
Cenâb-ı Hak bununla ilgili olarak Kitab-ı Keriminde şöyle buyurmaktadır:
يَٓااَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباًوَقَـبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّاللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ
“ Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 49/13)
Allah müttakiler ve güzel iş yapanlarla beraberdir; müttakilerin dostudur; cennet ve nimetlerini müttakiler için hazırlamıştır.
Peygamber Efendimiz: “İnsanların en hayırlısı Kur’an’ı en çok okuyan, en müttaki olan,iyiliği en çok emredip kötülükten en çok sakındıran ve akrabalarına en çok ilgi gösterendir.” (İbn Mâce, Ticâret, 1) buyurmuştur.
Yüce Rabbimiz, hac kurbanlarından söz ederken kurbanların, aslında Allah’ı yüceltmeve O’na şükretme vesilesi olduğunu belirttikten sonra şöyle buyurur:
لَنْيَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜكَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِالْمُحْسِن۪ينَ
“(O kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Fakat O’na sizin takvanız ulaşacaktır.” (Hac, 22/37.)
Yine Peygamber Efendimizin ifadesiyle,
إِنَّاللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْوَأعْمَالِكُمْ
“Allah,insanların suretlerine ve mallarına değil, kalplerine ve amellerine bakar.” (Müslim,Birr, 34)
Kur’ân-ı Kerîm’de kurbanlık hayvanların Allah’ın nişaneleri olması, Allah adı anılarak kesilmesi, onlardan yararlanılması, hem yenilmesi hem de yoksullara yedirilmesi, etlerinin veya kanlarının değil takvanın esas olduğu anlatılmıştır.(Hac,22/28)
Allah’ınher konuda ‘ihsan’ ile yani güzellikle davranmayı farz kılmıştır.
Efendimiz(s.a.s.), hayvanların kesimi esnasında onlara eziyet verilmemesi için, gerekli uyarılarda bulunmayı da ihmal etmedi. Allah’ın her konuda ‘ihsan’ ile yani güzellikle davranmayı farz kıldığını, hayvanların kesiminin de en güzel bir biçimde yapılması gerektiğini hatırlattı. Bu nedenle, bıçağın iyice keskinleştirilmesi, hayvana gösterilmemesi, kesim işinin hızlı yapılması ve böylece hayvanın fazla acı çekmeden can vermesinin sağlanması talimatını verdi.Kendisi de iyi kesmesi için bıçağını biletirdi. Sonra kendisine kurbanlık iki koç getirildi. Onları kıbleye doğru yatırdı. Keserken besmele çekti, tekbir getirdi ve şöyle buyurdu:
اِنّ۪يوَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذ۪ي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَن۪يفاً وَمَٓا اَنَا۬مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ
“Ben hanîf (hakka yönelmiş) olarak, yüzümü gökleri ve yeri yaratan (Allah)’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. (Enâm, 6/79)
قُلْاِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’ nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim. Allah’ım (bu kurban) sendendir ve Muhammed ile ümmeti tarafından senin(rızan) için sunulmuştur.” (İbn-i Mâce,Edâhi, 1; Ebu Dâvud, Edahi, 3-4.)
Allah Resûlü’nün âyetler ihtiva eden bu duası, İslâm’daki kurbanlar ile câhiliye dönemindeki kurbanlar arasındaki en önemli farkı göstermekteydi. Asırlardır kurbanlar putlara adanmış, şirk içerisinde kesilmişti.
Şimdi ise, sadece yaratan Allah’ın adıyla, O’nun adına kurban ediliyorlardı. Ardından Peygamber Efendimiz, “Allah’ım (bu kurban) sendendir ve Muhammed ile ümmeti tarafından senin (rızan) için sunulmuştur.” (İbn-iMâce, Edâhi, 1) dedi.
Hz.Peygamber’i kurban keserken gören ashab-ı Kiram sordu: “Ey Allah’ın Resûlü! Bu kurbanlar nedir?” Efendimiz (sas), “Babanız İbrâhim’in sünnetidir.” diye cevapladı. Sahâbe, “Peki, bu kurbanlardan dolayı bize ne kadar sevap var?” diye sorunca Resûl-i Ekrem, “Her tüye karşılık bir sevap.” buyurdu.(İbn-i Mâce, Edâhi, 3)
Kurbanın Hikmeti
Kişi kurban kesmekle Allah’ın emrine boyun eğmiş ve kulluk bilincini koruduğunu canlı bir biçimde ortaya koymuş olur. Müminler her kurban kesiminde Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Cenab-ı Hakk’ın buyruğuna mutlak itaat konusunda verdikleri başarılı sınavın hatırasını tazelemiş ve kendilerinin de benzeri bir itaate hazır olduğunu simgesel davranışla göstermiş olmaktadır.
Kurban, Müslüman toplumda kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Zengine malını Allah rızası için harcama ve başkalarıyla paylaşma haz ve alışkanlığını verir; onu cimrilik hastalığından, dünya malına tutkunluktan kurtarır. Neticede fakirleri de bayram günlerindeki sevince ortak ederek, birlik ve kardeşlik içinde huzurlu bir bayram geçirmelerini sağlar.
Kurban ibadetinin diğer bir hikmeti de zengini muhtaç kardeşlerine yaklaştıran önemli bir vesile olmasıdır. Komşuları, akrabaları, dostları, yakın olsun uzak olsun kardeşleri birbirine bağlayan ve ruhları kaynaştıran bir ibadettir.
Kurban; vekâlet yoluyla Afrika’da, Asya’da adını dahi duymadığı birçok yoksul ülkede yaşayan hiç görmediği, tanımadığı, aç ve muhtaç kardeşlerine uzattığı bir eldir.
Kurban,binlerce kilometre uzaktaki kardeşleriyle yakınlaşmanın, bütünleşmenin, ümmet olmanın adıdır. Yoklukların, afetlerin yaşandığı coğrafyalara ulaşmak, fizikî mesafeleri gönül coğrafyasında aşmak, onların dertlerini paylaşmak, onlara umut ışığı olmaya çalışmaktır. Hatta sadece din kardeşlerine değil, inancı ne olursa olsun muhtaç olan herkese ulaşmaktır.
Sohbeti bir ayet-i kerimeyi okuyarak bitirmek istiyorum:
يَٓااَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّاوَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gereği gibi saygılı olun ve ancak Müslüman olarak can verin.
HAZIRLAYAN/ DERLEYEN
Mehmet ABAY / Hendek Vaizi
Facebook Yorumları
Disqus Yorumları